31 Ocak 2008 Perşembe

ANAYASAL POLİTİK İKTİSAT-1

ANAYASAL POLİTİK İKTİSAT

Viktor J. Vanberg, “Constitutional Political Economy in: The Handbook of Economic Methodology, (Edited byJ.B. Davies, D.W. Hands and Uskali Maki) Northamton, MA: Edward Elgar, 1998,pp. 69-75.
Çeviren: Timur Turgay

Anayasal iktisat veya anayasal politik iktisat, klasik politik ekonominin kurumsal
dürtüsünü bir şekilde canlandırmaya çalışan modern iktisattaki bir çok kesişen araştırma
programlardan biridir. Kamu tercihi, hukuk ve iktisat, mülkiyet haklarının iktisadı veya yeni
kurumsal iktisat gibi araştırma programlarının ortak noktası , alınan ekonomik paradigmanın
esas metodolojisini, özellikle metodolojik bireyciliği terk etmeden neoklasik hakim iktisadın
kurumsal eksikliklerini düzeltme niyetidir.

Anayasal politiğin ayırıcı olan noktası kurallar ve kurumların seçimi üzerine
odaklanmasıdır. Standart ekonominin zorlamalar perspektifi içindeki tercihinin tersine,
Anayasal Politik İktisat dikkatini, özellikle sıradan ekonomik, politik ve sosyal aktivitelerin
meydana geldiği yasal kurumsal çerçeve tarafından empoze edilen zorlamalar arasındaki
seçim konusuna yönlendirir. Popüler oyun metaforunu kullanmak için, Anayasal politik
iktisat kendisini, verilen kuralların içerisinde oyunu oynamayla ilgili stratejik konulardan çok,
oyunun kurallarının seçimi ile ilgili anayasal sorunlarla ilgili olarak görür. Şüphesiz, oyunun
alternatif kurallarından doğacağı öngörülen oyunun, beklenen örneklerinin ışığında, tipik
olarak kurallar arasındaki seçimin yapılacağını kabul eder. Gerçekten, E.A. Hayek(1973:98
FF)’in kuralların düzeni ( anayasal seviye) ve eylemlerin düzeni (anayasa altı seviye) olarak
karşılaştırma yaptığı şeyler arasındaki neden sonuç bağlantısının sistematik incelenmesi,
anayasal politik iktisadın araştırmalarının temel konusudur. Bu konu üzerine çalışmasında,
anayasal politik iktisat, daha geniş yeni-kurumsal hareket içerisinde diğer araştırma
programları tarafından sağlanan görüşleri kullanabilir.
Şüphesiz, Anayasal Politik İktisat, sınırlamalar arasındaki seçimlerin kendilerinin de
sınırlamalara maruz kaldığını ve kurallar arasındaki seçimin çoğunlukla “yüksek seviyedeki
kurallar “ tarafından tanımlanan sınırlamalar içinde meydana geldiğini de kabul eder. Düzenli
bir toplumda, kurallar arasındaki seçimlerin tipik olarak, kuralların çok seviyeli sisteminde
yerleştirildiği ve bu yüzden kurallar arasındaki seçimin , aynı zamanda genellikle kurallar
içinde seçim olduğunu sosyal yaşamın bir doğal gerçeği olarak kabul eder. Bununla beraber,
bu , hangi seviyede olursa olsun kurallar veya sınırlamalar arasındaki seçimin , sınırlama
perspektifi içindeki seçimi görmezden gelme eğiliminde olduğu, anayasal politik iktisadın
uygun saha oluşturduğu özel sorun türlerini ortaya çıkardığı iddiasını göz önüne almaz.
Anayasal Politik İktisadın diğer bir ayırt edici özelliğinin onun pratik ve uygulamalı
oryantasyonunun ve sosyal düzenin kurumsal reformlar yoluyla nasıl geliştirilebileceği
sorununa ilgisi olduğu söylenebilir. Bu ilgi yüzünden Anayasal Politik İktisat, taraftarlar ve
eleştirmenlerce benzer bir şekilde, zaman zaman “ normatif bilim” olarak tarif edilmiştir.
Bununla beraber bu isim potansiyel olarak hatalıdır. Çoğu anayasal politik uygulayıcıları “ ne
olduğu” hakkındaki tartışmaya açık ifade ile, “ne olması gerektiği” hakkındaki normatif
hüküm arasındaki kategorik farkı kabul ederler ve doğal hataların tehlikesinin farkındadırlar.
Değer yargılarını güçlendirmeyi anayasal politik iktisadın görevi olarak düşünmezler , ve
anayasal politik iktisadın kurumsal reformlar açısından gelişme olarak görülebilecek şeylerin
kanıtlarını sağlamasını da istemezler. Şüphesiz anayasal politik iktisatta mevcut olan değer
yönelmesi başlıca problemlerin seçimi ile ilgili bir konudur, bu problemlerin ifade edilmesi ile
ilgili değil.
Daha spesifik olarak, Smith’ci klasik politik ekonominin bireysel yönelimini takiben,
anayasal politik iktisadın temel endişesi kurumsal düzenlemelerin, onlar tarafından etkilenen
bireysel şahısların çıkarlarına hizmet etmek için nasıl yapılabileceği sorunu ile ilgilidir. Adam
Smith’in mesajı doğal özgürlüğün basit sistemi diye adlandırdığı şeyin- ticari ve korumacı
sınırlamalardan kurtulan rekabetçi piyasa düzeni- ilgili kişilerin şahsi çıkarlarına mevcut
sistemden daha iyi hizmet edeceğidir. Bu tartışma, açıkça kurumsal reformlarda olması
gerektiği gibi dogmatik iddialar anlamına gelmez. Bunun yerine, eğer ilgili bireylerin çıkarları
değerlendirme standardı olarak görülürse, öne sürülen kurumsal reformların ticari
karşılığından daha iyi işleyen ( farz edilen standartlar açısından iyi) bir “kurallar düzenine yol
açacağı sözünü veren bu etkiye koşul iddiası ( filozofların kategorik zorunluluğun tersi olarak
hipotetik olarak adlandırdıkları şey) olarak anlaşılabilir. Bu iddiayı kanıtlayan tartışmaların
kendisi değer tartışması değildir, bunun yerine bunlar, hangi kurumsal reformlar yolu ile, bir
sosyal kural sisteminin bireysel bileşenlerin çıkarını daha iyi nasıl geliştirileceği hakkındaki
tartışılabilir “ sosyoteknolojik” konjonktürlerdir.
Ekonomik düşünce üzerine tarihin çoğu, insanların gönüllü takas yoluyla ( takım
üretiminde gönüllü iş birliği kadar) karşılıklı ticaretten kar edinmelerini gerçekleştirmelerini
sağlayan kurumsal arenada, pazarın nasıl işlediğini daha iyi anlamamız için geliştirilen az
veya çok başarılı bazen hatalı yöneltilmiş girişimlerden oluşur. Anayasal politik iktisat bu
araştırma geleneği üzerine yoğunlaşır ve ticaretten kar etme düşüncesini piyasa
incelemesinden piyasa dışı kurumlara, özellikle kolektif politik seçimin ve kuralların
incelenmesine genelleştirip yaymayı araştırır( Buchanan, 1977: 13688). Adam Smith, kendi
konusunu, politik ekonomiyi kanun yapma bilimi olarak tanımlayarak oyunun kuralları ile
olan ilişkisinin sinyallerini verdi( Smith, 1981: 468). Anayasal Politik İktisat Smith’in
girişiminin modern karşılığıdır(Brennan and Buchanan, 1985: 2; Hayek, 1973: 4; Vanberg
1994: 5). Genelde insan sosyal yaşamının bütün alanlarında, bireylerin “oyunun kurallarını”
daha iyi bir şekilde kabullenmesinden ötürü karşılıklı karlarını nasıl realize edebildikleri
konusunu araştırmayı dener. Bu metinde geliştirilen tartışmalar, Adam Smith’in “ kanun
yapan bilim” olayında olduğu gibi, kendileri normatif hükümler değildir fakat çeşitli sosyal
alanlarda, oyunun kuralının ilgili kişilerin çıkarını sağlamak için nasıl geliştirileceği
hakkındaki tartışılabilir sosyoteknolojik konjonktürlerdir.
Bu araştırma programının başlatıcısı James M. Buchanan(1977; 1987; 1991; Buchanan
and Tullock, 1962), anayasal politik iktisadı geleneksel, faydacı refah ekonomisine karşı
alternatif olarak görür. Bu, ekonomik paradigmanın temel metodolojisiyle kurumlaşmış
rakibinden çok daha tutarlı olduğu iddia edilebilecek bir alternatiftir. Refah ekonomisinin
tanımlayıcı özelliği, refah ekonomisinin bütün değişikliklerinde maksimizasyon veya
geliştirilmesinin politikacıların görevi olduğu düşünülen “sosyal refahın” toplam ölçü olduğu
düşüncesidir. John Rawls’ın tarif ettiği şu düşünce gibi; “insanların bir kurumu tercih ilkesi
bir insanın tercih ilkesinin genişlemesi olarak yorumlanabilir(1971; 24). Buchanan
“paradigma maksimizasyonu nitelendirmesini; bireysel akıl maksimizasyonu mantığının
uzantısı olarak, sosyal toplam seviyeye yaymayı tarif etmek için kullanır. Onun yaptığı,
kolektifler veya guruplara benzer-bireyler olarak işleyen ve böylece ekonomik geleneğin
bireysel metodolojik temellerinden tam bir ayrılış haline gelen bir genişlemedir.
Buchanan’ın gözünde, belirsiz girişim, geleneksel refah ekonomisini gerçekleştiren
yardımcı politik reform için bir kaynak olarak teorik iktisadın kullanılmasıyla ilgilenmez. Bir
alternatif olarak anayasal-sözleşmesel yaklaşımda onun gelişmesine yol açan bu hedef hatalı
bir yoldu. Rasyonel maksimizasyon seçim düşüncesinden ayrılmak yerine, Buchanan’ın
anayasal politik iktisadı, insani koşulları iyileştirmede, pratik politik proje ile ekonominin
geleneksel pazar takasını birleştiren ortak özellik olarak ticaretten kar elde etme düşüncesine
dayanır. Anayasal perspektiften, bu projeye ekonominin gerçek katkısı, ticaretten kar elde
etmede, insani sosyal işlerde karşılıklı gelişmelerin potansiyelini keşfetmede bir uzmanın
katkısıdır. Buna göre, anayasal politik iktisadın görevi, ekonominin bilinen iki taraflı
mübadele anlaşmasından insan guruplarının kolektif olarak davranmasına izin veren sosyal
sözleşme türüne yönelik gönüllü uzlaşma düşüncesinin gerçekleşmesi ile olur. Anayasal
politik iktisadın araştırma programı ve modern politik felsefenin bazı katkıları, özelikle John
Rawls’ın(1971); sosyal sözleşme teorisiyle(Buchanan, 1987:311) canlanan felsefesiyle
arasındaki açık yakınlığın sebebi budur. Anayasal politik iktisatta sosyal sözleşme kavramı,
pazar dışı alanı, pazarlarda gönüllü ticaretten elde edilen karşılıklı kar teorisine benzerlik
taşıyan kolektif kararı geliştirmek için kullanılır(Buchanan, 1979:30ff). Bireylerin kolektif
seçim yoluyla karşılıklı karları realize etmelerini sağlayan kurumsal düzenlemelerin altında
yatan sözleşmesel doğasını tarif etme anlamına gelir, bu kolektif malların üretimiyle ilgili
kompleks çok taraflı ticaret türü sayesinde veya anayasal politik iktisat ile daha ilgili olmak
üzere, insan guruplarının kuralların sınırlamalarına birlikte boyun eğme riski olan karşılıklı
müsaadesi ile olur.
Anayasalcı sözleşmesel paradigma ile karşılaştırıldığında, yalnızca, sosyal refah
fonksiyonunun “olan” ve “olması gereken” arasında bir mantık köprüsü sağladığını farz
ederek, doğal olarak hatalı davranan refah ekonomisinin bu türlerinde paradigmanın
maksimizasyonunun yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır. Paradigmanın maksimizasyonu,
refahçı argüman bir hipotetik emir olarak yorumlanmış olsa bile kötü bir rehberlik sağlar, bu ,
eğer bu tür refah özel toplama metodu ile ölçülürse politikanın sosyal refahı nasıl
geliştirebileceği hakkında olan bir argümandır. Yalnızca farz edilen normatif standardın
bağlantısı veya kabul edilebilirliği sorgulanamaz. Refah ekonomisinin tüm tarihi, politik
reformlara rehberlik eden herhangi bir tartışmaya açık sosyoteknolojik konjonktür
yapılarından türetilen girişimlerin başarısızlığına kanıttır.
Kabul edilen refah ekonomilerinin tersine, anayasal politik iktisat, kavramsal optimum
refaha daha yakın “ekonomiye” ve “topluma” yönelme olarak farz edilen spesifik müdahaleler
tanımlamaya çalışmaz.Bunun yerine, ilgili bütün tarafların kar elde edilebileceği, bu yüzden,
genel bir anlaşmayı sağlayabilecek potansiyel kuramsal reformlar hakkında konjonktürler
geliştirmeye çalışır. Onun konjonktürel öğüdünün adresi, potansiyel karşılıklı gelişim
iddialarının yapıldığı ilgili seçim bölgesidir, ve bileşenler arasındaki, gerçek anlaşma
varsayımların geçerliliğinin son testidir. Buchanan’ın ortaya koyduğu gibi: Normatif olarak,
anayasal politik iktisadın görevi, ne olursa olsun, amaçlarına en iyi hizmet edecek politik
oyunun kurallarını sürekli aramak, kendi sosyal düzenlerini en sonunda kontrol eden
vatandaşlar gibi bireylere yardım etmektir(1987: 313). Sanki cömert, her şeyi bilen, tanrısal
hükümete tavsiyede bulunacakmışçasına, açık bir şekilde gelişerek çalışan refah iktisat pratiği
ile zıtlık oluşturur(Buchanan, 1979: 204).
Müdahaleci refahçı yaklaşıma karşı, prosedürsel, kural odaklı anayasal yaklaşımın
durumu, dikkat çekici bir şekilde Ruttedge Vining’in(1984) vurguladığı bir argüman
tarafından destekleniyor, buna göre, başlıca, sosyal, politik veya ekonomik süreçlerin çıktı
veya sonuçların kendileri direkt olarak değişime maruz kalmaz fakat hızla değişime maruz
kalan yalnızca idari kural ve kanuni sistemdir(Vining:177). Bununla beraber, kurallar
düzenleme ve idari prosedürdeki böylesi değişimler tipik olarak beklenmedik etkilerdir ve
genellikle beklenilenden daha farklı sonuçlar üretirler. Diğer bir deyişle, Vining’in ortaya
koyduğu gibi, doğrudan arzu edilen sonuçları üretmek, toplumun politik şekli ne olursa olsun,
bir kanunun yaptığı veya yapabileceği şey değildir, bu durum oyunun kurallarını ortaya
koymaktadır ve istenilen sonuçların doğup doğmayacağı veya ne dereceye kadar doğacağı,
yeni empoze edilen sınırlamalar altında oyuncular tarafından seçilen stratejilere bağlı
olacaktır. Buna göre, Vining’in çıkardığı sonuç gibi, uygulayıcı olarak ekonomistin gerçek
rolü refah ekonomisinin müdahaleci modeli ile öngörülemez, fakat bunun yerine, kanun
yapıcı bir zihin çerçevesinde, kanun yapıcılara ve vatandaşlara tavsiyelerde bulunan,
kuralların çerçevesinde, hangi değişimlerin doğan sonuçların şekillerini etkileyeceği hakkında
bilgi veren bir uzman rolüne sahiptir.
Tıpkı Buchanan’ınkiler gibi, bu konu hakkında Vining’in düşünceleri(464 ff) ile
politik ve ekonomik yaşam arasındaki geniş paralelliği üzerine Frank Knight’in (1982)
düşünceleri tarafından güçlü bir şekilde etkilenmiştir. Knight’ın belirttiği gibi; sosyal etiğin
bütün problemleri , daha iyi bir oyun amacıyla, kurallara uyma ve bu kuralları geliştirme ile
ilgili iki bölüme sahip oyunlarda olan problemler gibidir. Knight’ın en azından dokunduğu
anayasal politik iktisat girişimini merkez alan birçok problem vardır. Bunlardan biri, oynanan
“verilen” bir oyun başarılı bir şekilde her bir oyuncunun çabuk bir şekilde ilgisini çektiğinde
oyunun kurallarını geliştirmenin ilgili oyuncular gurubunun kolektif yararına olduğu
gerçeğinde yatan güdüsel asimetri ile ilgilenir. Kazanma açısından oyunu zeki bir şekilde
oynama kapasitesinin, niçin insanlar arasında, kurallar geliştirme veya daha iyi oyunlar icat
etme kapasitesinden çok daha fazla ve yaygın bir şekilde geliştiğini açıklayabilecek olan bu
asimetridir. Olağanüstü kamu ihtiyacının, anayasal politik iktisadın kanun yapıcı bilim olarak
ispatlayabileceği bilgi türü için var olabileceğinin söylenebilmesi bu asimetri yüzündendir.
Diğer bir konunun göz önüne aldığı şey, ticaretten elde edilen kar paradigmasının
gönüllü piyasa değişiminde, hem kamu hem de özelde organize olmuş kolektif aktiviteye
genişletildiği düşünülmek zorunda kalınan farklılıklardır. Serbest pazar değişimindeki
normatif önem, özel işleme yönelik olan gönüllü anlaşmadır. Anayasal anlaşma tipik olarak
uyumsuz gurupların yetkisini, seçimin anayasa altı seviyedeki zorlamasının kabulünü ( vergi
yoluyla olduğu gibi) içerebilir veya içerecektir. Knight’ın belirttiği gibi, anayasal anlaşma
seviyesinde piyasa mübadelesindeki gönüllü anlaşmaya doğrudan denk kolektif düzenlemelerde gönüllü katılım olacaktır, yani, gurubu terk etme, dolayısıyla diğer guruplara katılma ve sonuçta isteğe bağlı guruplar kurma hakkı ve gücünü gerçekleştirecektir. Bu koşullar, gönüllü birleşmeler için büyük oranda yol gösterici olabilirler, var olan nedenlerden dolayı, asla bölgesel bağımsızlık olarak tanımlanan politik guruplar tarafından tam olarak uygulanamazlar. Bu gurupların söz konusu olduğu yerlerde “ bir gurubu terk etmek, fiziksel olarak bir diğer guruba geçme anlamına gelir, ve maddesel maliyetler, kültürel farklılıklar, ayrılmayı özellikle pratikte dünyayı kaplayan diğer politik birimlere girmeyi yöneten kurallar ile sınırlanırlar. Politik guruplar açısından, bu sebepten dolayı, doğal bölgesel bağımsızlığın izin vereceği kadar anlamlı çevre oluşturan anayasal sözleşme ile gönüllü anlaşma düşüncesi oluşturabilen örgütsel önlemlerin alınmasının hepsinden önemli olduğu sonucuna varılabilir(ör: rekabetçi federalizm)
Gene Knight’ın gözlemlediği gibi (1982: 249) oyun metaforu, tüm insan sosyal
yaşamının mirası olan çıkarlarının her zaman var olan uyum ve çatışmasının kurallar ve
kanunlar ile oyunun ilişkisini gösterdiğinden ayrıca öğreticidir: “ Herhangi bir oyundaki bütün
tarafların oyunun kendisinde çıkarları vardır, bu yüzden genelde kurallara uyarlar. Fakat
kazanmada bireysel çıkarları vardır, dolayısıyla kanunları çiğnemek veya aldatmak işlerine
gelir. Anayasal çıkarlar kavramı, Knight’ın, başlıca kuralların iyileştirilmesi ve uygulanması
ile kısaca değindiği iki temel problem kadar her zaman mevcut uyum ve çıkarların
çatışmasının temel hususunu aydınlatmaya yardım edebilir. Uygulama problemine gelince,
çıkarların uyum ve çatışmasının karışımı, insanların anayasal çıkarları ve strateji çıkarları
arasındaki farktan kaynaklanır. İkincisi verilen oyun kuralları içerisinde elde edilebilen strateji
üzerinde insanların seçimlerinin etkisinin, ilki insanların altında yaşamayı tercih ettikleri
çeşitli kurallar hakkındadır. Bu çıkarlar arasındaki uyum ve çatışmanın karışımı, bir gurup
içerisinde anayasal çıkarlarda tam anlaşma olsa bile, yani bütün üyeler mevcut kuralların etkin
olmasını isteseler bile, her biri onu çiğnemeden dolayı ekstra çıkar elde ederken, diğerlerinin
ona uymasını isteme gerçeğiyle başa çıkmak zorundadır. Eğer kontrolü kaybederse, kandırma
tutkusu, bütün üyelerin anayasal çıkarların tam olarak anlaşıldığı gerçeğine rağmen anayasal
düzenin başarısının altını oyabilir. Uygulama problemi, temelde insanların çarpışan stratejik
çıkarların tehdidine karşı, anayasal çıkarların etkinliğinde anlaşmanın nasıl yapılabileceği
problemidir. Ve bu problem, bütün tarafların, gene, anayasal çıkarlarını paylaşacağı
çalışılabilir güçlü bir plan adapte ederek çözülebilir.
Gelişme kurallarının söz konusu olduğu yerlerde, “çıkarların uyumu ve çatışması”,
insanların uzlaştığı anayasal çıkarlar ve kendi lehlerine etkilenen anayasal çıkarlar arasındaki
gerilimden kaynaklanır. Özel kişi ve guruplara yarayan anayasal kurallar açık bir şekilde
ayrıcalıklı çıkarlardır, fakat ayrıcalıklı olmayanın gönüllü ve bilinen anlaşmasını elde etmezler. İnsanların paylaşılan anayasal çıkarlarını, kanun önünde tam eşitlik ile, sadece ayrıcalığın olmadığı bir düzeni destekler gibi gözükmektedir. Bununla beraber, uzlaşmaya
vardıkları anayasal çıkarları, karşılıklı yararlı işbirliği için gerekli zemini sağlamasına
rağmen, eğer kullandıkları ayrıcalıklar paylaşılan anayasal çıkarları elde etmelerini engellerse,
insanlar bu tür işbirliklerinden elde edilecek yararları gerçekleştiremeyebilirler. Anayasal
politik iktisatta, ve modern sözleşmesel felsefede, bu problem genellikle, anayasal seçimlerin ,
özel durumları hakkında insanları belirsiz ve habersiz bırakan ve bundan dolayı da anayasal
çıkarların farklılaşmasını azaltan veya elemine eden bir perdenin arkasında yapıldığı farz
edilerek ele alınır. Bu konuda düşünmenin başka bir yolu da vardır. Eğer insanlar alternatif
anayasal rejimler arasında her hangi bir bedel ödemeksizin, tam olarak serbest bir şekilde
hareket edebilirlerse, bir görünmez el mekanizması, anayasal çıkarlarda gerçek bir anlaşmaya
götüren kural rejimlerine yol gösteren çalışmalar öngörebilir. Bireyler başlangıçta kendi
lehlerine olan rejimlere yönelebilirler, fakat bu rejimler, eğer hiç kimse onlara katılmazsa
ayrıcalığa çok az bir yarar sağlarlar- zaten insanlar kendilerine yönelik ayrımcılığın olduğu bir
rejimi niye seçsinler ki. Şüphesiz gerçek dünya da, insanlar alternatif rejimler arasında bu
kadar rahat bir seçim yapamazlar. Yine de, eğer hareket için engeller varsa, var olduğu
ölçüde, insanlar sömürülebilir ve ayrıcalık için uğraş olası bir anayasal strateji haline gelir.
Bununla beraber, bu stratejinin anayasal değişim sürecine uygulandığı ölçüde, toplumlar
kamu tercihi teorisyenlerinin “rant arayışı” adı altında çokça tartıştıkları şey yüzünden eziyet
çekerler(Brennan and Buchanan, 1985: 121).
İnsanların paylaşılan anayasal çıkarlarını nasıl etkili bir şekilde gerçekleştirebilecekleri
ve refah azalışı ile ayrıcalıklar için karşılıklı yıkıcı rekabeti engelleyecek şekilde anayasal
seçim ve anayasal reform sürecinin nasıl organize edilebileceği konusu anayasal politik iktisat
araştırmalarının temel sorularından biri olarak kalır. Son olarak, ayrıcalıklar olmaksızın bir
ekonomik anayasanın nasıl kurulacağı sorunu, anayasal politik iktisat ile birçok ortak noktası
bulunan bir araştırma programı olan Alman Ordoliberalisminin de temel sorunlarından birini
oluşturduğundan bahsetmek gerekir(Vanberg 1991).
KAYNAKLAR
Brennan, Geoffrey and James M. Buchanan(1985), The Reason of Rules – Constitutional
Political Economy, Cambridge: Cambridge University Press.
Buchanan, James M.(1977), Freedom in Constitutional Contract, College Station: Texas A &
M University Press.
Buchanan, James M.(1979), What Should Economists Do?, Indianapolis: Liberty Press.
Buchanan, James M.(1987), Economics-Between Predictive Science and Moral Philosophy,
College Station: Texas A & M University Press.
Buchanan, James M.(1991), The Economics and the Ethics of Constituonal Order, Ann
Arbor: University of Michigan Press.
Buchanan, James M. And Gordon Tullock(1962), The Calculus of Concent-Logical
Foundations of Constituonal Democracy, Ann Arbor: University of Michigan Press.
Hayek, Friedrich A.(1973) Law, Legislation and Liberty, vol. 1, London: Routledge & Kegan
Paul.
Knight, Frank(1982), Freedom and Reform, Indianapolis: Liberty Press.
Rawls, John(1971), A Theory of Justice, Cambridge, MA: Harward University Press.
Smith, Adam(1981), An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations,
Indianapolis: Liberty Classics.
Vanberg, Viktor J.(1991), “Review of” Ordo-*Jahrbuch für die Ordnung von Wirtschaft und
Gesellschaft”, Constituonal Political Econumy, 2, 397-402.
Vanberg, Viktor J.(1994), Rules and Choice in Economics, London: Routledge.
Vining, Rutledge(1984), On Appraising the Performance of an Economic System, Cambridge:
Cambridge University Press.