20 Ekim 2008 Pazartesi

Adam Smith’i nasıl bilirsiniz?

Adam Smith’i nasıl bilirsiniz?
Adam Smith’i nasıl bilirsiniz? - AÇIK GÖRÜŞ

*Pratt Enstitüsü Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Öğretim Üyesi KUMRU TOKTAMIŞ* kumru@optonline.net

URL: http://www.stargazete.com/acikgorus/adam-smith-i-nasil-bilirsiniz-138915.htm Tarih:
20 Ekim 2008 Pazartesi, 01:46

‘Bırakınız yapsınlar’ sloganı ile piyasada boy gösteren tüccar ve işadamlarını, kaprisli hükümdarların lüks ve iktidar hırsından kurtarmaya çalışan liberal dünya görüşü, nasıl olduysa oldu, ‘kár için her şey mubahtır’ aç gözlülüğünün meşruiyeti haline geldi. Oysa Marx’tan önce, emeğin mülkiyetin temeli olduğunu kabul eden Adam Smith için ‘rekabet ve kár için işten adam çıkartmak’ gibi yaklaşımlar toplumsal düzen ve dengeyi bozacağı için kabul edilemez bir durumdur.

ADAM Smith, tıpkı farklı bir kutuptaki iktisadi görüşlerin ve toplumsal projelerin babası Karl Marx gibi, eserlerinden bihaber kalabalıklar tarafından ağızda sakız edilerek modern çağlara damgasını vurmuş bir düşünür. Yüzyıllardır adına ‘serbest piyasa ekonomisi’ denilen bir dizi ahlak dışı hırs ve açgözlülüğü, İskoçyalı Adam Smith gibi ‘doğal’ ve ‘ahlaki’ olan bir iktisat politikası arayışı içerisindeki bir felsefeciye atfediyor olmak ise modern çağlara özgü iman etme biçimlerinden biri olsa gerek.

Bugün ABD’de patlayan ve tüm dünyaya yayılmaması için hiç bir belirtinin henüz ufukta gözükmediği kriz, ister istemez, yirminci yüzyılın son çeyreğine şekil veren keyfi (ve sahtekar) Adam Smith okumalarını akla getiriyor. ‘Bırakınız yapsınlar’ (laissez-faire) sloganı ile, piyasada faaliyet gösteren tüccar ve işadamlarını, kaprisli hükümdarların lüks ve iktidar hırsından kurtarmaya çalışan liberal dünya görüşü, nasıl olduysa oldu, iki yüzyıl içerisinde ‘kár için her şey mubahtır’ aç gözlülüğünün meşruiyeti haline geldi.

Sadece, ‘Ulusların Serveti’ değil, 17. yüzyılın ortalarından itibaren pek çok Avrupalı iktisat politikacısına esin kaynağı olan ‘bırakınız yapsınlar’ yani ‘laissez-faire’ anlayışı, kaynağı ve özü itibari ile düzen ve denge arayışıdır.

Toplumsal denge bozulursa

Hal böyle iken, bu anlayışla hareket ettiklerini iddia eden pazar ve politika unsurlarının pratikte namütenahi toplumsal eşitsizliğe ve dengesizliğe yol açmış olduğunu son iki yüz yılın bütün istatistikleri göstermektedir.

Evet, doğrudur. Kaprisli hükümdarların talepleri yerine piyasadaki taleplere göre üretim ve ticaret yapılması ile servet hiç olmadığı kadar artmış, ancak bu servetin eşitsiz dağılımı ulusların kendi içinde ve uluslararası olmadık kanlı çatışmalara ve savaşlara yol açmıştır. Üstelik hükümdar kaprislerinden kurtulan piyasa, ne hiç bir zaman tam anlamıyla ‘serbest’ yani devletten bağımsız, ne de Adam Smith’in etik toplumsal dayanışmalara bağlı olarak öngördüğü gibi ‘kendi kendisini denetler ve düzenler’ olmuştur. On dokuzuncu yüzyıldan beri, ‘serbest’ piyasanın ‘serbest’ olmayı kafaya koymuş unsurları her daim devletin uçsuz bucaksız kaynakları tarafından kurtarılacaklarının güveni ile riskli yatırımlara yelken açmışlar, üstelik bu tür risklerin, Adam Smith’in gözü gibi sakındığı toplumsal dengeleri nasıl zedeleyebildiğine aldırmamayı bir karşı-ahlak haline getirmişlerdir.

‘Mülkün temeli emektir’

Serbest piyasa, ‘ne pahasına olursa olsun’ serbestlik anlamına gelmez: Zaten, ‘laissez-faire’ anlayışının kaynağında ‘küçük devlet, küçülmüş devlet’ gibi sonradan uydurulmuş bir kavram da yoktur. Adam Smith’in eserinin beşinci cildinin tamamı ‘devletin görevleri’ ve bu görevleri yerine getirebilmesi için gereken gelirler üstünedir. Buna göre, siyasi erk, askeri savunma ve ülkenin her ferdi için geçerli bir adalet düzenini idame ettirmenin yanı sıra, kár amaçlı olmayan kamu hizmetlerini de sağlamakla yükümlüdür. Bu kamu hizmetleri, ticareti kolaylaştıran tüm kurumlarla beraber, halkın ve gençlerin eğitim ve öğretimi ile yoksullara yardımı da içerir.

Bütün bu kamu görevlerinin ne anlamlara gelebileceğini karsılaştırmalı olarak detaylandıran Smith, hiç bir yerde ‘ne yapın edin de, askerlik, eğitim, yoksullara yardım gibi kamu hizmetlerini kazanç kapısı haline getirin’ demez.

Çünkü ‘laissez-faire’ veya serbest piyasa ekonomisinin öncü düşünürleri için ‘ne metotla olursa olsun, kár etmenin yolunu bulun’ veya ‘kár için her yol mubahtır’ gibi bir anlayış öncelikle ahlaki bir çöküşe işaret eder. Özellikle, Marx’tan çok daha önce emeğin, mülkiyetin temeli olduğunu kabul eden Adam Smith için, bugün yaygın olarak kullanılan ‘rekabet uğruna, kárı artırmak için işten adam çıkartmak’ gibi yaklaşımlar toplumsal düzen ve dengeleri bozacağı için kabul edilemez bir yaklaşımdır.

Wu-Wei: Ahenk ve refah

Siyasi iktisatta, bir yandan hükümdarların kaprislerine gem vurup ticareti serbestleştirmek öte yandan da toplumsal düzen ve dengeleri kollamak, Avrupa düşünce tarihine oldukça geç olarak 17. yüzyıl ortalarında ulaşmıştır.

Adam Smith tarafından formüle edilene kadar, özellikle Hollandalı ve Fransız düşünürlerin geliştirdikleri ‘bırakınız yapsınlar’ dünya görüşünün esas kaynağı ise Çin ve Konfüçyüs düşüncesindeki WuWei anlayışıdır. (Serbest piyasa, serbest teşebbüs anlayışının bir başka entelektüel esin kaynağı ise ticaretin, birbirleri ile barış içerisinde yaşayan insanların özgürce yapabildikleri bir faaliyet olması gerektiğini 4. yüzyılda söyleyen ve yine toplumsal rekabet değil, toplumsal dayanışma ahlakını öne süren Antakya doğumlu, İstanbul’dan İznik’e sürülmüş öğretmen Libanius’un görüşlerinin, yine aynı dönemde yeniden gözden geçirilmesi olmuştur.)

‘Laissez faire’ başkaldırıydı

Tao’cu bireysel, toplumsal ve evrensel uyum felsefesinin bir parçası olan Wu-Wei, kendisinden ‘Avrupa’nın Konfüçyüs’ü’ olarak söz edilen 18 yüzyıl Fransız tıp doktoru Francois Quesnay ve çevresindeki fizyokratlar tarafından ‘laissez-faire’ olarak formüle edilmiştir. Bu dönemde, Hollanda, Fransa ve İsviçre’deki pek çok Aydınlanma düşünürü, özellikle Çin’e seyahat eden misyoner papazlardan öğrendikleri seküler dünya görüşlerinden etkilenmişler, Hıristiyan hurafelerden ve kilise denetimden kurtulması gerektiğine inandıkları yeni Avrupa’nın bu tür bir dine dayalı olmayan ve akıl yolu ile ulaşılan bir düşünce sistemi ile şekillenmesi gerektiğini dile getirmişlerdir.

‘Eyleyen eylemsizlik’

Çin’den gelen her kumaş parçasında, her porselen tabakta Çin toplumunun nasıl uyum ve huzur içerisinde yasadığını gösteren emareler bulmuşlar ve bütün bunları yaratmış olan servet ve refah ortamına büyük bir hayranlık duymuşlardır. Bu hayranlık, yüzyıllar boyunca Hıristiyanlığın, iç savaşlar yüzünden geri kalmış olan Avrupa tarım ve ticaretinin, seküler bir dünya görüşü olan Konfüçyüs düşüncesinden esinlenen aydınlar tarafından yeniden gözden geçirilmesine yol açmıştır.

İşte, bugün tanınmaz hale gelmiş olsa bile yine de günümüz dünyasına şekil veren laissez-faire, ‘bırakınız yapsınlar’ inanç sistemi ikiyüz elli yıl önce, bir başkaldırı biçimi olarak kurulmuştur. Laissez-faire diye tercüme ettikleri Wu-Wei aslında bir hükmetme, hükümdar olma biçimidir. ‘Eyleyen eylemsizlik’ sanatı olarak da anlaşılabilecek olan Wu Wei, Çin hükümdarlarının refah ve uyum sağlayan başarılı tarım politikalarına yön verdiğini gözlemleyen Avrupalı misyoner ve düşünürler, Çinli köylülerin Avrupalı serflerden çok daha üretken olmalarını içinde yaşadıkları bu ‘doğal’ özgürlük ortamı ile açıklamışlardır.

Buna göre, iyi bir hükümdar, üreticileri ‘doğal’ hallerine bıraktığı takdirde, üretimin yükselmesini, refahın artmasını ve servetin büyümesini sağlar.

Bu ‘doğal’ üretim sürecinin kendi haline bırakılması, hükümdar tarafından denetlenmemesi, üreticilerin hükümdardan emir alarak değil de, kendi akıllarına göre karar vermeleri ve bunun sonucunda ortaya çıkan zenginlik18. yüzyıl Avrupa aydınları için sadece iktisadi anlamda değil, bütün bir Aydınlanma projesinde belki de en önemli esin kaynağı olmuştur.

Avrupa’da yüzyıllar boyunca sürmüş olan Çin ve Doğu hayranlığını, bu Wu-Wei anlayışı ile sonunda açıklamayı beceren düşünürler için ‘bırakınız yapsınlar’ yani ‘laissez-faire’, kaba kuvvet ve boş inanca karşı etik bir ‘doğal düzen’ anlamına gelmektedir.

Avrupa’nın Konfüçyüs’ü

Adam Smith üzerindeki etkileri tartışmasız olan ve Avrupa’nın Konfüçyüs’ü Quesney’e göre ‘iyi bir hükümdar, müdahale etmeyen ve olayları doğal akışına bırakabilen hükümdardır.’

İşte bu nedenle, ticareti denetim altına alan devlet, ‘doğal’ işleyişin önüne geçtiği için servetin büyümesinin önündeki en büyük engeldir, diyen Konfüçyüs düşüncesi çerçevesinde, tarıma dayalı bir iktisat politikası olan Wu-Wei, Adam Smith’den sonra tüm üretim biçimlerine yönelik bir dünya görüşü olarak tarihte yerini alır. İngiltere’den, Hollanda’dan ve Baltık kıyılarından başlayarak Avrupa’da yükselen sanayi ortamının kár amaçlı olarak yeniden düzenlenmesinde böylesi seküler bir dünya görüşü esin kaynağı olmuştur.

Bu esin kaynağının kökeninde ise, Aydınlanma düşünürlerinin son derece farkında oldukları ahenk, huzur ve refah kaygıları vardır. Adam Smith, ‘serbest pazar ekonomisi’nin nasıl kurgulanması gerektiğini dile getirirken, bu iktisat politikasının ne tür eşitsizlikler ve çatışmalar yaratabileceğini üç aşağı beş yukarı kestirebilmektedir.

Evet, mülkiyetin kaynağında emek vardır, ama mülk sahibi olmak ‘doğal’ bir kaçınılmazlıktır Smith’e göre. Mülk sahipleri tabii ki mümkün olduğu kadar az ücret vermek isteyeceklerdir çalışanlara ama bunu yaparken göz önüne almaları gereken bir dizi kriter sıralar Adam Smith.

Aç gözlülük norm oldu

Olabilecek en düşük ücreti vermeye kalkmak bütün ahenk, huzur ve refah dengesini bozacaktır. Aslında son derece etik kaygılarla yola çıkan Adam Smith, serbest piyasanın serbest unsurlarının bu tür kaygıları ‘doğal’ olarak göz önüne alacaklarını var sayarak, en büyük hatasını yapmıştır. Açların nasıl doyurulması gerektiği üstüne düşünürken, aç gözlülüğün bir norm haline gelebileceğini kestirememiş olmak serbest teşebbüs iktisadının babasının kendi içindeki en büyük açmazıdır. (Bir diğer açmaz ise olan mülkiyetin doğallaştırılmasını ise Marx sorgular.)

Ahenk ve huzura dayalı bir dünya görüşünden yola çıkan Wu-Wei, Aydınlanma düşünürlerinin dilinde liberal ve seküler bir ahlak anlayışı olarak ‘laissez-faire’e dönüşmüş, ancak ikiyüz yıllık azgın pratiğinde, tüm dünyada ‘kár için her şey mubahtır’ saltanatını kuran bir iman etme biçimi haline gelmiştir. Günümüzde, ABD başta olmak üzere ‘serbest’ oldukları iddia edilen ‘piyasa ekonomileri’ özgür bir ahlak anlayışından çok, şımarık bir çocukluk hastalığı şeklinde, başı sıkıştı mı devletin kaynaklarını sifonlayabileceğinden emin unsurlardan oluşmaktadır.

Oysa, Amerikan rüyası denilen, her aileye bahçe içinde ev, kapıda iki araba, evde 2-3 çocuk vaad eden düzen, serbest piyasa ekonomisinin değil, devletin 1929 krizi sonrasında doğrudan ekonomiye müdahalesiyle verilen krediler ve tüketicinin alım gücünü yükselten programların sonucudur.

Kapitalist cehalet...

Türlü çeşitli işadamlarına destek kredileri ve sübvansiyonları vermeye devam ettiği halde tüketicinin alım gücünü yükselten programları 1980’lerde başlayarak ortadan kaldıran Amerikan hükümetleri, tüketicinin eline tutuşturulan kredi kartları ile başlayan, giderek ekonomi büyüsün diye düşük kaliteli emlak kredileri vererek bugün patlama noktasına gelen dünya çapındaki hayali pazarlar kurulmasını ellerini ovuşturarak seyretmiştir.

Tüketiciyi, ücretliyi kollamayan bu seyirci kalma haliyle, Wu-Wei yani ‘eyleyen eylemsizlik’ arasında ise bir insanlık boyu fark vardır çünkü ‘kár için her şey mubahtır’ anlayışı, ahenk ve refahtan esinlenerek yola çıkmış olan Adam Smith’den bile çok gerilere doğru atılmış bir adımdır.

Adam Smith’in esin kaynağı, Quesnay öldükten sonra bir öğrencisi onun hakkında şunları yazar: ‘Kendini, insanın cennetten getirdiği, ancak cehalet ve hırs yüzünden kaybettiği doğasının ilk ışığını yeniden kurmaya hedefleyen Konfüçyüs öğretisine adamıştı.’

Adam Smith, serbest piyasa ekonomisinin köşe taşlarını kurduğu kitabının hiç bir satırında, düşük ücretlerle ve hayali pazarlarla, ahenk, huzur, refah denge, düzen ve servet yaratılabileceğinden söz etmez. Serbest piyasaya dayalı iktisat anlayışında, bütün risklerin kamuya yüklenip, bütün kárların özel teşebbüse aktarılmasını da ön görmez Adam Smith. Peki, nedir o zaman 200 yıldır dünya kapitalizminin iktisat politikasına şekil veren dünya görüşü? Sadece cehalet ve hırs mı?

*Pratt Enstitüsü Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Öğretim Üyesi KUMRU TOKTAMIŞ* kumru@optonline.net

URL: http://www.stargazete.com/acikgorus/adam-smith-i-nasil-bilirsiniz-138915.htm Tarih:
20 Ekim 2008 Pazartesi, 01:46